Bu Blogda Ara

13 Nisan 2014 Pazar

İmza:Ben çıktı!



Bu güzel üçlemenin bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyduğum serinin son kitabı çıktı, hatta ilk baskısı tükendi. 21 Nisan'daki İzmir Lansmanı'nda, olmazsa 22 Nisan TÜYAP İzmir Kitap Fuarı Destek Yayınları standında buluşmak üzere :) 


KOLEKTİF KADIN MEKTUPLARI SERİSİ NOKTAYI KOYUYOR:
“İMZA: BEN”
Kadınlara son bir söz söyleme fırsatı sunulursa…
Babalara yazılan mektuplardan oluşan “İmza: Kızın”la başlayan serüven, geçen sene bu zamanlar kocalara, eski eşlere, hayali prenslere yazılan mektuplardan oluşan “İmza: Karın” ile devam etmişti. Seri, kadınların “İmza Ben” diyerek imzaladıkları ve “son bir söz” söylemek istedikleri kişilere yazdıkları mektuplarla sona eriyor. Canan Tan, Cemre Birand, Çiçek Dilligil, Derya Baykal, Ece Vahapoğlu, Esra Harmanda, Nazlıcan Özkan, Sevinç Erbulak, Şafak Pavey, Yonca Tokbaş  gibi 154 kadının geçmişleriyle, gelecekleriyle, kendileriyle, sevdikleriyle, sevmedikleriyle hesaplaştıkları mektupların  bir araya gelmesiyle ortaya çıkan “İmza: Ben”, kitapseverler ile buluşuyor.
Kitapta mektuplarına yer verilen kadınlar, serinin ilk kitabı “İmza: Kızın” derken hayatlarındaki ilk erkek olan babalarına mektuplar yazmışlardı. Yanlarında olan, olmayan veya bir kez dahi göremedikleri babalarına. Kimi teşekkür etti, kimi kırgınca “Sana ihtiyacım vardı. Neredeydin?”dedi. Kimi erkenden göçüp gidenlerin arkasından gözyaşı dökerken, bir baba gölgesi bile hissetmeyenler “Kulağıma küpe olacak bir sözünüz bile gelmiyor” diye hesap sordu.
Sonra kız çocukları büyüdü, hayatın içinde kadın olarak durmayı öğrendi. Bu sefer “İmza: Karın”’da sözümüz “o adama”ydı. “Ruh eşim” deyip aşkla dolu olandan “Mezarına gelip bu mektubu okuyacağım” deyip nefretini kusana kadar geniş bir yelpazede mektuplar yazıldı.
154 kadın, noktayı İmza: Ben diye imzalayarak koyuyorlar. Kime, ne diyecekleri varsa onu diyerek. İmza : Ben’de sevgi bulacaksınız. İmza : Ben’de öfke bulacaksınız. İmza: Ben’de şükür, azim, korku bulacaksınız. İmza: Ben’de hayatın ta kendisini bulacaksınız.
Yazarlarının en saklı hayallerini okuyacağınız kitabın geliri, serinin diğer iki kitabı gibi yine çok güzel bir amaca hizmet için ayrılıyor.  İmza: Ben kitabının telif geliri, görmeyenlerin dünyasında da minik de olsa bir ışık yakabilmek hedefiyle, bu yıl 10. Yılını kutlayan Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’na (TÜRGÖK) bağışlanıyor. Kitabın ayrıca sesli kitap versiyonu da görme engelliler için TÜRGÖK tarafından oluşturuldu.
Yaşama bir kez daha kadın gözünden bakmak, yüreğinden geçenleri anlamak isterseniz İmza: Ben size eşsiz bir fırsat sunuyor.

 TÜRGÖK HAKKINDA
Görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden, Türkiye’nin ilk ve tek görme özürlüler kitaplığı TÜRGÖK( Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı); yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin, yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere 2004 yılında İzmir’de faaliyete geçmiştir. Görmeyen kişilerin Türkçe okuryazarlık oranını arttırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulabilmek ve bu amaçla yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla Av. Gültekin Yazgan tarafından kurulan TÜRGÖK, 5000’i aşkın görmeyen üyeye hizmet vermektedir. Kitaplık hizmeti alan  görmeyenler bu vasıta ile kendi kitaplıklarını da  oluşturmaktadır.
Üyelerine sesli ve kabartma (Braille) baskılı roman, ders kitabı, ÖSS, KPSS, SBS, açıköğretim  (lise, ilköğretim) soru bankaları ve sınav testleri  hazırlamaktadır. Ayrıca aylık yayın organları olan; ilköğretim 1. kademe öğrencileri için “Yavru Balarısı” (Braille Kabartma)dergisi 2. kademe öğrencileri için “Balarısı” (Braille Kabartma) dergisi, lise öğrencileri ve yetişkinler için de sesli MP3 formatında “Arkadaş” dergisi hazırlanarak ücretsiz olarak kargo ile adreslerine gönderilmektedir.
Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye’nin her yerine, ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika,Almanya’ya ücretsiz ve geri iadesiz hizmet vermektedir.
Tüm bu hizmetler, sayıları 500’ü aşan gönüllü destekçi ve bizlere kuruluşundan itibaren destek olan sponsorlar sayesinde üretilmektedir.
www.turgok.org

11 Nisan 2014 Cuma

Tercih meselesi





   
   Raftan beğenip de satın aldığımız ayakkabı kadar emin miyiz ki seçimlerimizin istediğimiz gibi çıkacağından?..

10 Nisan 2014 Perşembe

Ol-mak ya da ol-ma-mak



   Ara ara aklıma eser merak ettiğim oyunların şehrime gelip gelmeyeceğinin durumunu sorgularım. Yaklaşık altı yıldır görmeyi beklediğim oyunlardan başı çekiyordu Hamlet, tarihi de uygun olunca şansıma bilet bulabildim. Oynanacağı yerin Konak'taki Sakıp Sabancı Kültür Merkezi olduğunu görünce sevinmeme rağmen, oyun hakkında neredeyse tek eleştirimin bu konuda olacağını bilmiyordum. Salon basık, havalandırma yetersiz ve akustiği kötü bulacağımı hiç düşünmemiştim; demek ki diğer organizasyonları genellikle AKM'de izlememin geçerli bir sebebi varmış. 

   Modern bir Hamlet yorumuydu bu. Daha anlaşılır, sade, günlük dilden esintiler, yer yer göndermeler içeren heyecanınsa eksilmediği bir oyun. Klasik tiyatrolarda izlediğimiz öğeler olmayınca "oyun" olarak adlandırmak daha uygun geliyor bana. Oyunculuklarsa beklentimin üzerindeydi hakikaten kısa sürede ünlenmelerine şaşırmamak gerek; başrol oyuncusundan yan rollerine kadar. Başrol Onur Ünsal'ın rahatlığını, sahneye hakimiyetini, kendine güvenini ayrıca sevdim. Böylece alttaki fotoğraftan doğduğunu düşündüğüm Hamlet merakım her ne kadar bu sahne yaşanmasa da dün gece giderilmiş oldu. Keşke bu oyunu Türkiye'de ilk sahneleyen değerli sanatçı Cüneyt Gökçer'den de izleyebilseydim, onu da rahmetle anıyorum bu vesileyle.  



6 Nisan 2014 Pazar

İşte O an




   Can Dündar'ın belgeselciliğini severim. Ne de olsa Sarı Zeybek'le büyüdük biz. Şimdi o günlere bakınca pek anlamadığımızı düşünsem de Ata'ya olan saygı ve sevgimizin artmasına katkısı yok sayılamaz. Tamamını yine youtube'tan bulabileceğiniz Yüzyılın Aşkları belgeselinin Melih Kibar-Çiğdem Talu bölümündeki İçimdeki Fırtına şarkısının hikayesine denk geldiğim andan beri birileriyle paylaşma arzusuyla dolup taşıyorum adeta: M.K uzak diyarlara bir yolculuk yapar o an çıkan fırtınayla belki de hayatı tehlikeye girecektir. O sırada bestesini yapar, Ç.T'ya gönderir. O da bestenin üzerine bilmeden sözleri yazıp M.K'a geri yollar...
Yıllar sonra da teknoloji denen meretle uğraşırken insanoğlu böyle şaheserlerin nasıl yaratıldığına tanıklık eder işte!  

12 Mart 2014 Çarşamba

#berkinelvanölümsüzdür


   Ne desem boş, ne söylesem çok da bir anlamı yok, biliyorum. Çünkü hiçbir şey olanı değiştirmeyecek, hiçbir çırpınma o çocuğu geri getirmeyecek. Bizim yüzyıllık atasözlerimiz der ki "Evlat acısı gibi koydu", yani bundan daha büyük bir acı yok. Oysa siz, her şeyin en iyisini bilen, bunu da bilseydiniz ya, bilseydiniz de bugünleri görmeseydik...

7 Mart 2014 Cuma

Bir şair bir yalnızlık bir ölüm




Uyarıyorum; fena halde hüzün, gözyaşı içerir! 
Gece mece demeden dinlemeye kalkışırsan olacağı bu işte. Daha önce alıştığım Timur Selçuk yorumundan değil bestecisi Münir Nurettin'den dinlemek istedim. Üstüne sözleri Ümit Yaşar Oğuzcan'a ait şiirin hikayesiyle ilgili varsayımları da okuyunca al sana katmerli gözyaşı... 

Efsaneleri severiz, daha doğrusu acıya taparız milletçe. Gitgide doğu toplumlarının bu özelliğini aldığımızı, topraklarımızda yaşanıp içimizde var olanı yadsıyamayacağımızı onaylar oldum, şimdi yazacaklarımın olasılığını kabul etmeye daha bir meyilli olduğumuz için:
Rivayet odur ki Ümit Yaşar karamsar bir şairimizdir, hayatla bir takım alıp veremedikleri olsa gerek yirmi üç kez intihara teşebbüs ettiği söylenir. Bunlardan etkilenen oğlu da gidip Galata kulesinden kendini atar ve avucunda "intihar öyle edilmez, böyle edilir yazılı" son sözlerini bulurlar. Bu zamandan sonra daha da yıpranır ve yazdığı şiirler de bu acıyı taşır bkz. Galata kulesi .

 ''beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, 
denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın, 
öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; 
beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın..''

Kimilerine göre oğluna kimilerine göre yine melankolik ruh haliyle yazdığı bu sözler her ne sebeple olursa olsun çok ama çok güzel; eşi benzeri olamayacak kadar, her dinleyişte yalnızlığın acısını duyacak kadar. Bazıları liseli, ergenlere hitap eden şair diye yaftalasa da onu, bu sözleri yazabilmesiyle bile gerçek bir şairdir benim gözümde. 

24 Şubat 2014 Pazartesi

Doksanlar pop


     

   90'ların meşhur şarkı ve şarkıcılarına rastlayınca eski arkadaşlarımı görmüş gibi seviniyorum. Garip ama o zaman hangi ruh haline bürünüp dinlediysem anında ona geçiyor modum. Çoğunlukla hüzün oluyor bu, nedense, en fazla ilkokul çağındaki bir çocuk ne anlıyorsa artık. Mesela Ateşle Barut'u dinlerken "nasıl yanyana durmuyor, ne oluyor ki" gibi düşünceler geçiriyordum içimden oysa şarkıya pek manalı manalı eşlik ederken... :) 


Bu arada Oktay Kaynarca'nın pek bir genç olduğu yıllarmış. O yanındaki kadın kim acaba...diye düşünürken yorumlardan anladığım kadarıyla Defne Samyeli'ymiş!