Bu Blogda Ara

14 Aralık 2013 Cumartesi

Hafiflemek


   "Öğreniriz belki de bu dünyayı biz değiştiremeyiz" 

   Bunu hepimiz biliriz de bildiğimizi unuturuz çoğu zaman. Tabiki kastım, elimizden gelenin sınırlı olduğu. Oysa hep aklımızda olsa, bu bilincin hafifliği yeter bize. Ne kadar yük altında olursak olalım, yapabileceklerimizin sınırını bilince hafifleriz çünkü.

23 Kasım 2013 Cumartesi

Nevbahar



   Sevdiğimin hediyesi Emel Sayın albümünde dinledim ilk kez bu şarkıyı. Sonra bu güzel şiirin Nedim'e ait olduğunu öğrendim. O zamandan beri her dinlediğimde, bahar ayının gelişiyle canlanan İstanbul gibi bir ferahlık gelir gönlüme... 

   Yeni duyduğum her şarkıdan kendime kattığım bir bilgi olsun isterim. Bu şarkıda da ilkbahar anlamında kullanılan "nevbahar" kelimesini öğrenmiş oldum.

   Seslendirenler arasında bir ayrım yapamadım, besteleyen Arif Sami Toker de çok güzel söylemiş fakat Sabite Tur Gülerman hanımefendinin sesine sanıyorum bir daha zor rastlanır o yüzden bu eşsiz sesten dinleyelim istedim :) . 

  

22 Kasım 2013 Cuma

Candancığım



   Mevsimlerden yazmış; sanırım özledim daha kış gelmeden. Üç kızız, biri flu, biri Selenimo! Biraz gerginim çünkü hiç ummadığım bir şeyden sınav olacakmışım. İstedikleri bir hint müziği, üstelik ben onun bir başka versiyonu olan Candancığımın şarkısını söylemeye hazırlanmışım sınav olacağımı bilmeden. Selenimo güzelce söyleyip kurtulurken benim içimden yaptığım provada sesim bir incelip bir kalınlaşıyor, olacak iş değil! Odada da bizi dinleyecek, gözleyecek insan A.E.D. Neyse ki kendisi kayboluyor ve bana sıra gelmeden bu rüya da burada bitiyor :) . 

   Candancığım yine çok sevdiğim şarkılarıyla dolu albümünün ilk klibini yayınlamış, rüyamın üstüne iyi denk geldi; işte burada .

20 Kasım 2013 Çarşamba

Kapalı



   Saygı görmeyi herkes ister. Ben de bekliyorum açıkçası hele ki bizi değersizleştirmeye çalışılan şu günlerde daha bir önem kazandı gözümde. Yalnız bizim taraf açısından endişeli olduğum yerler de yok değil. Bitirmeye yaklaşırken, bulunduğumuz yerin ağırlığını, sorumluluğunu fark edememiş olmak hatta belki de kendi içimizde bunlara göz yummak başta geliyor. Şimdiden etrafta bizi görenlerin öğrenci olduğumuzu bilseler bile o beyaz önlükle gözlerindeki yerimiz apayrı. Oradan düşmemek adına, sırf bunun için değil tabii, yaptığımız işin ciddiyetini bir an olsun bozmadan yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim için hastane yaşadığımız yer olduğundan, bir günümüz hatta bir yılımız boylu boyunca orada geçtiğinden, her anımızı orada yaşamak zorunda olsak da bir parça gizli yaşamamız gerektiğini düşünüyorum. Belki de şimdiye kadar böyle yaşaya yaşaya kapalı bir meslek grubu olduk biz! 

   sedenist'in sitemini dinlediniz...

12 Ekim 2013 Cumartesi

Şu bizim Ego meselesi



   Zaman zaman başka mesleklerdeki insanlarla muhattap olduğumda aklıma düşeni selgingb yazmış; okutmak lazım!

5 Ekim 2013 Cumartesi

Sesimi duy...


İşte yine arşivde gizli kalan bir şarkı;

"...ve bir yorgunluk kahvesiyle
bana herşeyi anlat derdim..."

Geç de olsa sesinle tanıştığıma memnun oldum, Bora Ebeoğlu :)

30 Eylül 2013 Pazartesi

Bazen sadece sormak lazım!



   Ne istiyorsun şimdi? diye sordu.
  
   Kafam karışık, ne istediğimi ben de bilmiyorum, dedim.
  
   İçinden geçen bir şey vardır senin, dedi.
  
   Vardı da artık devir değişti, kendimi de düşünmem gerek, dedim. Yine de bilemiyorum...
  
   İstediğin nasıl peki, dedi.
  
   Zor dedim, bana yazık olur.
  
   Bırak şimdi orasını benim tanıdığım sedenist zaten zordan kaçmaz, zor işlerin adamıdır, dedi. İçine dön ve sana ne diyor ona bak!
  
   Doğru diyorsun, dedim ve gülümsedim. Aslında cevabım netti, yalnızca birinin doğru soruyu sorması gerekiyordu :) .
  

Hayyam'dan



"Dünyada akla değer veren yok madem
Bazen aklı az olanın parası çok madem
Getirin şu şarabı alsın aklımızı
Belki de böyle beğenir bizi elalem"

Bu dörtlük Candan'ımın sesiyle daha bir ünlendi, daha da güzelleşti bence. Hayatta işini iyi yapanlardan olmak ne güzel!

26 Eylül 2013 Perşembe

Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar



   Bazen bir şeyi yaşamak için yani yaşadığım takdirde ne hissedeceğimi duyumsamak için karşı konulmaz bir merak duyarım. Sonucunda acı da olsa hüzün de olsa "yaşamadan bilemezsin" denildiği gibi bilmek isterim. Çağırdığım olur adeta bunları. Sonra da içimde garip bir haz belirir; olmasaydı da olurmuş dememe rağmen beni ayakta tutan. "Oldu, demek ki hala içindeki seslere güvenebilirsin" diyen.  

23 Eylül 2013 Pazartesi

Geçen cuma






   "Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil!"  sözüyle andım ve daha iyi anladım Samuel Beckett'i...

17 Eylül 2013 Salı

Biz Siz Onlar



  
   "Ben acılar içindeyim" diyor adam. Benim aklım sınava gidiyor.

   "Hayatımın iyi sürdüğüne ve biteceğine de inanmıyorum" diyor bir başkası. Hasta olma psikolojisine giremeden toplum tarafından itilmiş ve yalnız bırakılan "onlar": Şizofreni hastaları.
  
Hepsinde gözlediğim ne var biliyor musunuz, yaşama dair bir umut. En olmayanında bile bir parça ışığı var. 

Benimki neymiş diyorum; gerçek sınav bu! 

16 Eylül 2013 Pazartesi

İlişkinin manyetiği



   Haber eski, farkındalığım yeni...
Sen git o kadar kalıtımın kurallarını öğren, sonra yeniden yazılsın; işte bilim böyle bir şey dedirtiyor insana.
Çocuk iki kişinin (anne-baba) ortak paydası olmaktan çıkıp annenin uzantısı mı oluyor yani bu durumda?   

Bununla birlikte, birkaç yıl önce yapılan başka bir araştırma geldi aklıma: "Beraber yaşayan çiftler bir süre sonra birbirine benziyormuş". Yalnızca sevgili gelmesin aklınıza; köpeğiniz de olabilir yakın arkadaşınız da. Huyların benzemesi tahmin edilir olsa da yüzlerin, mimiklerin benzemesi oldukça şaşırtıcı ve inanması güç bir iddiaydı. Ne var ki bunu duyduğumdan beri kendim de dahil etraftaki çiftlere bir de bu gözle bakınca yıllar içindeki değişime ben de şahit olmaktayım.

Meraklısına: Araştırmayla ilgili bilgiyi Geo dergisi 2010 sonbahar sayılarından birinde "Aşk" dosya konusundan edinmiştim :)

15 Eylül 2013 Pazar

Dünyanın gerçeği



"İşte sevgili, bir tek sevgili nasıl değiştirir dünyanın gerçeğini"

Hakikaten bilemiyorum nasıl değiştirdi gerçekliğimi?!



27 Ağustos 2013 Salı

Bir bitemediniz!




Ekşisözlükte dolanırken gözüme çarpan, sadece bugün 37 tanım yazılan "doktor maaşı" bölümünde okuduklarımdan yalnızca biri bu. Kabul; sözlüğü sık kullanıyor ve her yazılanın doğru olmadığını, çoğunun geyik çevirmek, gülüp eğlenmek amacıyla yazıldığını biliyor, bazılarının özellikle atmasyonla yazıldığını da düşünüyorum. Fakat bu sayfalarda gezindikçe işin özünden uzaklaşılması, insanları yanlış yönlendirme, son günlerde artan hekim düşmanlığını körüklemeden başka bir işe yaramaması son derece canımı sıkmakta. Farkındayım ve şükür ki az da olsa birtakım insan da bu düşmanlığın bilinçle yaratıldığının farkında. Kimin eline ne geçecekse bu düşmanlıkla...Ya da bir eli yağda bir eli balda yaşıyormuş gibi gösterilen hekimleri hedef gösterince, aslında pek azı böyle olduğu halde ki hepsi böyle olsa kaç yazar işini doğru dürüst yaptıktan sonra diyeceğine, gerçek olduğu düşünülen o rakamları alsa ne olur, sana bana yaramaz mı? O hep görmek istediğin her dakika güleryüzlü hekim idealine daha da yaklaşmaz mıyız (tabiki hayat kalitesi artsa da hekim de bir insan olduğundan bu düşünce bir idealdir bana göre)? Bugün hedefteki hekim, yarın bir başka meslek grubu... Aslolan çok kazananı yargılamak mı bağcıyı dövmek mi? 

Sen o kadar oku, uğraş, didin; hizmet verdiğin insanlar 5 dk. empati kuracağına arkandan bunu desin. Öyle canımı acıtıyor ki... İnsan ekmek yediği kaba pisler mi?

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Boş laf işte!


  


   Önceleri büyük söylerdim (sanki şimdi söylemiyormuşum gibi) ; "kitap okumaktan asla vazgeçmem" diye. Buralara gelmeden, hekim adaylarının olduğu platformlardan birinde fink atarken, son okuduğunuz kitap, başlığına yazılan "textbook" cevaplarına alay etme, abartılma, inek öğrenci potansiyeli muamelesi yapardım ta ki bu derde (dert dediysek, dışı seni içi beni yakar misali) düşmeden önce...

   Sonunda uzun uğraşlar sonucu ben de hekim adayı oldum. Şimdi adının ne olarak değiştiğini öğrenmek istemediğim ÖSS'ye 3 kez girdim. Tüm bunları yaşarken bile vazgeçmemiştim ki istediğim yerdeyken nasıl vazgeçebilirdim? Gel gör ki kazın ayağı öyle değildi ya da bekara karı boşamak kolaydı! 1. sınıftan 4. sınıfa kadar sanki azalarak bitti bendeki kitap okuyabilme becerisi. Her geçen yıl geçmişte kalan boş vakitlerime yanarken vicdan azaplarıma da hep yenileri eklendi; kurullar finalleri, stajlar sözlüleri kovalarken...

   Anladım ki; öğrenciyken bile (!) böyleysem, mezunken hele asistanken vay halime...

28 Temmuz 2013 Pazar

Temmuzda

  

   Hayat yaşamak için kısayken bir ay da yazmak için çok kısaymış. Bunu daha da hissettiğim günler geçirdim. Ama yine de en sona kubbede hoş bir seda kalırmış ya. O yüzden yazmayı bırakmamak gerek; unutulmasın diye. En sen kokan hatıraların bile gün gelip yok olmasın diye...

   Son günlerde bolca düşünürken yaptığım tespite gelince: Farkına varmasam da mükemmelliğe boğulduğum anda en basit hatalar yaptım, karşıma beni rahatsız edecek derecede rahat insanlar çıktı. Hızlı olduğum ya da herkesin olmak zorunda olduğu şehir İstanbul'daydım, günlerin birbirini kovalamadığı yavaş şehir İzmir'le tanıştım, yetmedi komşu oldum. Sanırım farklı sebeplerle yaptığım bu tercihler beni değişime götürecek adımlardan birkaçı ve "Her şeyde bir hayır vardır" sözünün vuku bulmuş haliymiş meğer...

  

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Caz mevsimi



Ruhumun caz mevsimi başlamış olsa gerek
Canım bunları dinlemeyi çekiyor
Dinledikçe çiçeklenip güzelleşiyorum...

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Kimse bilmez kimse duymaz, yalnız ben bilirim seni sevdiğimi...





   Tabii şimdilik...
  
   Gerçi bende bu cesaretsizlik varken daha uzun süre kimse bilemez...
  
   Ve kimsenin bilmediği proje: İmza Karın kitabında sevdiğime yazılmış bir mektubumun olduğu, evet kitabı oluşturan o 128 kadından biri benim...

   Bir anda nasılsa olmaz diye yazdığım hayalimi böylece; iki ay yazabilir miyim sürüncemesinde geçirdikten sonra bir gecede kağıda döktüm kendimce üstünkörü birkaç cümleyle. Tabiki cesaretsizliğimin göstergesi takma isimle.

   3 Mayıs günü kitabın yayına çıktığını öğrendiğimde yaşadığım duygu yoğunluğunu kimseye tarif edemem. Hele ki günler sonra bile sevdiğime, haberi olmadığı mektubumu kitapta okutarak yapacağım sürprizi düşündükçe coşku içimde büyüdü de büyüdü. Sonunda kitaba günler sonra ulaşıp da hayalimin bir bakıma gerçek olduğunu kanlı canlı gördüğümde, sürprizimi bu sevincimle bozmadan gerçekleştirebildim. Sonucun güzelliğini de burada anlatmam mümkün değil tahmin edersiniz ki...
İmza: Karın


   Şimdi sırada imza günü var, hem de İzmir'de, bense bugünlerde harıl harıl işlerimi o güne ayarlama derdindeyim :) .

24 Nisan 2013 Çarşamba

Tutku



                               

   Hayatını yaşama biçimini anlatan bir kelime söyle deseler şu sıralar açık ara farkla "tutku" birinci olurdu. Önceleri hafiften "özenti" mi  "geçici bir heves" mi diye yokladım kendimi, sonra bir baktım benim doğam bu olmuş. Sevdiklerime, işime, yaptıklarıma sıkı sıkıya bağlı olmuşum. Yokluğunda yapılan işlere de hayıflanıp duruyorum. Çok memnunum halimden kısaca; çünkü hayatın tadının bunlar olmadan eksik kalacağı inancındayım.

   Tutkuyu en çok tamamlayanlardan biri de tangodur ya; nasıl olduysa bu videoya denk geldim bu gece. Sonra aklıma birkaç ay önce izleyip en etkili sahnesi olduğunu düşündüğüm "Shall we dance" filmi geldi.

                                 

   Bu filmi izlerken de Aşk-ı Memnu'daki Bihter ve Behlül'ün beraber dans ettikleri şu sahne geldi :) . Her zamanki gibi çağrışım çağrışımı çağırdı anlayacağınız...( bu son dans müziği diğerlerinden farklı ama sanki aynı duyguları yaşatıyormuşçasına bir gelmişti bana ) 

                                 

   Ve kendime "Ne olursa olsun vazgeçme" demek isterim...

2 Nisan 2013 Salı

Ah bitmeyen iştahım




Yine bir sınav yaklaştığından olsa gerek yeni yeni hobiler edinmeyi aklıma yazdım. Yaklaşık beş yıldır böyleyim ama edindiğim hobi sayısı "0", nasıl oluyor derseniz; sanırım evrimleşirken maymunlardan aldığım "iştah" yüzünden!

25 Mart 2013 Pazartesi

Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter


   Bazı genç kızların, aldatılmış orta yaş kadınlar hakkında "... olursa aldatılır tabi" dediklerine şahit oluyorum. Bu güvenin kaynağı nedir, merak ediyorum. "Güvenme gençliğine, keser döner sap döner gün gelir hesap döner" temalı özdeyişlerden sıralayasım geliyor yüzlerine. Ayrıca haklı buluyorlar ya bir de akıllarınca, altında "Aldatılmanın, gerektiğinde her kadının başına gelmesi müstehak bir eylem" imajının yattığını düşünmeden bu söylemin. Yazık!..

24 Mart 2013 Pazar

Kürşat Başar'la



   Pazar sabahına en yakışan müzik türü cazdır bana göre, bir de cuma gecesine. Pek hoş cuma gecesine her şey yakışır zaten, bir de çarçabuk geçmese :)

   Küçükken, aynı kişiden dinlemeye alıştığım şarkıları başka bir sesten duymaya asla tahammül edemez, gerekirse tv'yi kapatırdım. Şimdiyse daha esneğim; birkaç eserde belki de "olamamış"larda uyguluyorum bunu sadece.

   Bu üçlü Tıp Bayramı sebebiyle geçen hafta buradaydı ve beklediğimizden de güzel bir  müzik ziyafeti verdi bize. Bir daha sağda solda görürsem konser programlarını, tekrar tekrar gitmekten keyif alacağımı hiç teredütsüz söylerim.

   Burçin Büke: Piyanist, uluslararası düzeyde ülkeyi temsiz eden harika çocuklardanmış.
   Ayşen Şimşekyay: Vokalist, eskiden "Ayşen" olarak bildiğimiz, artık kaybolduğunu sandığımız güzel ses.
   Kürşat Başar: Yazar, programcı, müzisyen...Özlediğim yemek sofralarındaki eğlenceli sohbetini minimalize ederek yine yaptı diyebilirim.

   Kısaca, her dakikasından keyif aldığım bu grubun olduğu etkinliklere rastlarsanız gitmenizi öneririm.

21 Mart 2013 Perşembe

Ruhumda neşe,hayale daldım



   Sene başından beri beklediğim "İncesaz" konseri geldi de geçti bile. Artık konserlerde bilmediğim ya da daha önceden sözlerine çok da dikkat etmediğim şarkıları kafama yazıyorum. Sonra keyfini çıkara çıkara dinliyor, dağarcığıma katmış oluyorum; kendime böyle bir görev edindim son zamanlarda :) .
   Önceden edindiğim bilgiler doğrultusunda zarif solisti Dilek Türkan'ın gerçekten de çok nazik olduğunu, görüp onaylamış oldum. Elbette onların işi bu, fakat dinleyenleri misafirleri gibi algılaması ve tatlı bir iletişim kurmayı başarmış olmasıyla biraz daha yer kazandı kalbimde. Böyle de duygusal bağ kurarım işte.
   Başımıza daha neler gelecek diye aklımızı kaçırırken bari ruhumuz neşe dolsun...Her şeyi bir kenara bırakıp bu şarkıyla hayale dalmak lazım...

14 Mart 2013 Perşembe

Bugün Bayram



   Hafta başından beri ısınan havayla birlikte, dışarı çıkmak, yürümek daha da keyif verir bir hale büründü. Orhan Veli misali; beni bu güzel havalar mahvetti. Böyle havalarda hayal kurmadan duramam ben. Deli deli gülerim sokaklarda kendi kendime düşünürken. 14 Mart da bu yıl böyle bir güne denk gelmiş, kime ne... Nasılsa deliye her gün bayram, nasılsa yaptığımız iş deli işi!

11 Mart 2013 Pazartesi

Kitap oku(ya)mama zamanı



   Sonunda Kara Kitap'a başladım. Şu sınav bir geçsin, oh geçti azıcık gezeyim, aman zaman nasıl da geçmiş, yine sınav yaklaşmış derken, bu arada rüyalarımı, başrolde bu gördüğünüz, Orhan Pamuk'un kitap kapakları süslerken... Başladım da ne oldu peki? Galip'in Rüya'yı gördüğü o ilk anı anlatırken bende beklenen romantizm yönelmeleri yok, onun yerine ne mi var: Yazar ikisinin birlikte kabakulak olduğunu anlatadursun..."kabakulak aşısı var artık tabi,kaçıncı aylardaydı...neyse.Vah vah çok ağrır yavrum kıvamam, yanakları da davul gibi olmuştur şimdi" geçer benim zihnimden. Sonra artık pediatri stajının geride kaldığını, bakmam gereken enva-i çeşit ağrıların, dolaşmam gereken servis, yatıya kalmam gereken nöbetlerin olduğunu farkederim. Vee kaçınılmaz son hala aynı yerdeyim; yirminci sayfada :) . 

6 Mart 2013 Çarşamba

Kayda geçenlerden;



   Sevdiğim yanımda yokken hiç olmadığım kadar romantik oluyor, o geldiğinde günlük hayatın keşmekeşine dalıp gidiyorum. Demek ki o kadar şaşırmamalı; onca şairin, yazarın en iyi eserlerini yalnızken yazmalarına!

3 Mart 2013 Pazar

Uzaktan



Öyle uzaktan bakmalara, konuşmalara gelemem ben.
İyi-kötü, var olan emeğin sömürülmesine dayanamam; kendim yapmışım gibi.
Birkaç yıl önce içinde bulunduğum etkinlikteki sunucu hatalarına,
Sen beğenmedin diye, bir etkinliği beğenenlerin zevksizlik, beğeniden yoksunluk damgası mı yemesi gerek?

Geçen hafta izlediğimiz Kelebeğin Rüyası filmi için gidenlerin yorumunu merak ettiğimde karşılaştığım tepki bu düşüncelere sevk etti beni. Oysa sinema koltuğuna oturduğumda demiştim ki: Sanki eleştirmenim de mutlaka izlemem gerekiyor diye hissettiğimden geldim buraya. Yoksa bilirsin, popüler olana bir adım geri dururum. O dönemde çıkarılan "mükellefiyet kanunu" neymiş bir görelim, o dönemin havasına soksun beni en azından, farklı hayatlara göz atalım. Fazla da beklentim yoktur.

Film bitti... Ağlamadım ama duygulardan duygulara gezindim durdum. Aşk, coşku, heyecan, merak, çaresizlik, acıma, haline şükretme, sevinme, üzülme, çaresizlik, korku, değersizlik, çaresizlik...Ve bu kez dedim ki: Beklentimin üstündeydi, iyi ki gelmişiz. Sorularımın cevabını fazlasıyla aldım, hem de o günlere giderek. Neden bu türden başka filmler yok, keşke olsa da biz de nice tanımadığımız, bu topraklarda yitirilip giden insanlardan bihaber yaşamasak...Ha yapay bulduğum, ısınamadığım oyunculuk yok değildi fakat bu hızla popüler olana karşı aynı hızla dibe vurdurma politikası (sözlükçülerin çok iyi bildiği seri eksileme de böyle bir şey bence) da son zamanların modası olsa gerek. 

Demem o ki; emeksiz yemek olmaz! Azıcık saygı!  

2 Mart 2013 Cumartesi

Lezzetli Anlar


  
   "Yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"

   Kahvaltı etmeyi o kadar çok o kadar çok sevdiğimden Cemal Süreya'nın bu dizelerini neredeyse her keyif soframda hatırlar ve biraz şımararak sanki bana yazdığını düşünürüm. Yoksa bu saatte bana bu lezzeti hissettiren ne olabilir ki :) ...


13 Ocak 2013 Pazar

Sonunda aşkı bulmuş gibi





Dün gece Ezginin Günlüğü İzmir'deydi. Kulaklarımızı şenlendirdi, ruhumuzu dinlendirdi, yeniledi. Tadını damağımızda bırakarak gitti. İşte bu şarkı da o zamandan beri dilimde...