Birkaç yerde görüp tavsiye listeme aldığım bu filmi seyretmeye karar verdik dün gece. Oldukça değişik olan bu Fransız filmini izlemek için bu kadar ısrar etmeseydim ilk 15 dakikadan sonra bile kapatır geçerdim. Küçüklüğünden beri berberlere özel bir ilgisi olan çocuğun saplantılı aşk hayatını izliyormuşuz gibi geldi başta. Basite indirgersem "sapıklık" addettiğim davranışlarını izleyerek geçecek sandığım filmde esas kızla yaşanan esaslı ilşkisi başlayınca taşlar yerine oturdu yavaş yavaş. Güzel diyaloglar, izleyene geçen samimi duygularla oluru alsa da uykuya yenik düşüp son 15 dakikası izlenmeden kaldı. Bugün de sinema dağarcığı benden geniş olan arkadaşımla konuşurken yaşadığım hayal kırıklığını anlattım ona, o da şaşırdı bu duruma; galiba zevkler ve renkler hakikaten farklıydı! Az önce içimdeki eksik kalanları tamamlama isteği baskın çıktı ve film bitti. Öyle bir sonla bitti ki tüm bu yargılarımı alıp götürdü. Neden hakkında tavsiye verildiğini anlamış ve hak vermiş oldum. Aşk, evlilik, tutku nasıl bir arada kalır, kalmalı mı diye düşünürken buldum kendimi gözyaşlarım düşmek üzereyken...
Bu Blogda Ara
19 Ekim 2014 Pazar
16 Ekim 2014 Perşembe
Bulanık
Dün gece "sanki bildik yüzler" kategorisine bir kişi daha ekledim rüyamda. Uyandığımda içim ısınmıştı soğuyan güz sabahına inat. Hep karşılaşıyormuşçasına yüzünü gördüğüm adam ilkti.Yıllar sonra kayboldu, yerine ara ara beliren güzel mi güzel bir kız bebek/çocukla şirin mi şirin sevgi dolu küçükadamı bıraktı. Sevdiğimin gelmesiyle sanki o adamın kaybolduğu suratı böyle çocuklarda birleşiyordu zaman zaman. Tuhaf ama akıyordu sevgimiz, karşılıklı. Bebeğin karşısında ilk gördüğü anne gibi gözlerimi görüyorlardı karşılıklı şükür edercesine. Birbirine iyi gelmek gibi ya da iyi ki geldikleri için mutluydum. Tuhaf; tam da sağlıklı çocuk beklemek, sağlıklı çocuk doğurmak ve yetiştirmek ne kadar zor dediğim zamanlarda!
Etiketler:
adam kadın çocuk,
bebek,
hayal,
rüya günlüğü,
sevgi
15 Ekim 2014 Çarşamba
28 Eylül 2014 Pazar
Bekledim de gelmedin
Beklentilerimi en aza indirme konusunda kararlıydım oysa ki uzuuun bir süredir. Gel gelelim söz konusu kişiler çok yakınımdakiler olunca durum değişiyor ister istemez. Nasıl değişmesin; canınızın içinden bir parça olarak gördüklerinize dış kapının mandalıymışçasına "amaan olduysa nolmuş" denemez sanırım.
Bekleyip de gelmemek mi, yaşanan hayal kırıklığı mı daha ağır bilmiyorum. Bundan sonrası daha da fena. Bu hayal kırıklığının tekrarlanacağı korkusuyla devam edebilmek(?), olan oldu deyip çekip gitmek; gitmekle olan biten hafızadan silinir mi peki?
Etiketler:
beklemek,
gitmek,
hayal kırıklığı,
iyi müzik,
zeki müren
17 Eylül 2014 Çarşamba
Özlediğim
Ah İstanbul...
Tam da şu ara "özlemedim seni, alıştım buralara, artık uzaksın bana, tercih etmiyorum, bir ara uğrarım tabii, ne yazık ki çok kalabalıksın..." derken, bu şarkıyı dinledim ve seni ne kadar özlediğimi anladım. Elle tutulur herhangi bir şeyim kalmasa da sende, sevdiklerim bir bir başka yerlere taşınsalar da emin oldum artık bir şekilde bağlanmışım sana. Aramızda yüzlerce km. varken burnumu sızlatan anıların hala taze.
O günler uzak da olsa bir gün yine sana kavuşmayı bekleyeceğim!
Etiketler:
brazzaville,
istanbul,
istanbul boğazı,
iyi müzik,
özlem
16 Ağustos 2014 Cumartesi
Bıktım
kendimden; kendi ürettiğim bahanelerden.
sıcaktan bunaldım.
tüm enerjimi çekip almasından yoruldum.
yeni durumuma alışmaya çalışırken bkz.intörn olmak, sadece kendini düşünen insanlarla hayatıma devam edecek olma gerçeğinden korktum.
isteksizim hedeflerimi gerçekleştirmede.
durasım var sadece yatasım, mayışmış bir şekilde yatakta; yok kitap falan da okuyasım. tam hızımı almışken en hevesli yerinde, yarım bırakılmış bekletmekteyim romanı.
tüm bunların bahane olduğunu bilip de yine kendime kzıyorum.
tatilsizlikten hep bunlar...ama maşallah bi yerimde de oturmadım, böyle dediğime bakmayın. Çat eski dostlar buluşuyoruz hoop Çeşmedeyim. yok sevdiğimi özledim, bu geceyi ona ayıralım.
araya ing. kursu sıkıştırmayı ihmal etmedim. dedim İstanbul'daki günlerini hatırla, ne kadar sıkışık o kadar işi bitmiş say.
sonra okul arkadaşımız, ardından sürekli seslerini duyduğum üst komşumun vefat haberi beni kendimden geçirdi.
vay efendim, dünya boş, sevdiklerimize, kendimize zaman ayıralım falan. hayır sanki başkası zorladı beni burada olmaya. kendin istedin kızım, gerektirdileri neyse ya pa cak sın!
neyse araya hasta iletişimi girer çoğu zaman, bi kendine gelirsin falan dersin ki tamam az kaldı bak olacak; "hemşire değilim dr.um ben" cümlesini de eksik etmeden.
tatil yapamamıştık ya hani, hazır havalar da sıcakken gidelim bari denize iki yüzer geliriz, deriz ama ne mümkün bunu da bir kenara atalım diyebilmek,benim aklımdan yine çıkmıyor ki, eve vardığımdan beri "bir daha ne zaman gidebiliriz" planları...daha büyük ve uzun seyahatlerden bahsetmiyorum bile, yoksa küçük çaplı bi depresyon sebebi!
tarihi unutmayalım; evet ilk ing. sınavına 15 gün kalmış, kelimelere baksak yetermiş, hangi biri ne kadar akılda kalıyorsa...
aa tarih demişken 15ini geçirmişiz, ilk maaş avuntumuzu da alıp sevindik mi, bizden mutlusu yok...
tabii onun da gideri belli ya neyse...reel yaşama dönüyoruz mecburen.
aslında olacak belli, sanki ilk kez yaşıyormuşum gibi bu zorunlulukları can sıkmaya gerek yok. kursa gidilecek, aralarda çalışılacak, minimum sosyal hayat maksimum özveri.
Bu kadar basit!
sıcaktan bunaldım.
tüm enerjimi çekip almasından yoruldum.
yeni durumuma alışmaya çalışırken bkz.intörn olmak, sadece kendini düşünen insanlarla hayatıma devam edecek olma gerçeğinden korktum.
isteksizim hedeflerimi gerçekleştirmede.
durasım var sadece yatasım, mayışmış bir şekilde yatakta; yok kitap falan da okuyasım. tam hızımı almışken en hevesli yerinde, yarım bırakılmış bekletmekteyim romanı.
tüm bunların bahane olduğunu bilip de yine kendime kzıyorum.
tatilsizlikten hep bunlar...ama maşallah bi yerimde de oturmadım, böyle dediğime bakmayın. Çat eski dostlar buluşuyoruz hoop Çeşmedeyim. yok sevdiğimi özledim, bu geceyi ona ayıralım.
araya ing. kursu sıkıştırmayı ihmal etmedim. dedim İstanbul'daki günlerini hatırla, ne kadar sıkışık o kadar işi bitmiş say.
sonra okul arkadaşımız, ardından sürekli seslerini duyduğum üst komşumun vefat haberi beni kendimden geçirdi.
vay efendim, dünya boş, sevdiklerimize, kendimize zaman ayıralım falan. hayır sanki başkası zorladı beni burada olmaya. kendin istedin kızım, gerektirdileri neyse ya pa cak sın!
neyse araya hasta iletişimi girer çoğu zaman, bi kendine gelirsin falan dersin ki tamam az kaldı bak olacak; "hemşire değilim dr.um ben" cümlesini de eksik etmeden.
tatil yapamamıştık ya hani, hazır havalar da sıcakken gidelim bari denize iki yüzer geliriz, deriz ama ne mümkün bunu da bir kenara atalım diyebilmek,benim aklımdan yine çıkmıyor ki, eve vardığımdan beri "bir daha ne zaman gidebiliriz" planları...daha büyük ve uzun seyahatlerden bahsetmiyorum bile, yoksa küçük çaplı bi depresyon sebebi!
tarihi unutmayalım; evet ilk ing. sınavına 15 gün kalmış, kelimelere baksak yetermiş, hangi biri ne kadar akılda kalıyorsa...
aa tarih demişken 15ini geçirmişiz, ilk maaş avuntumuzu da alıp sevindik mi, bizden mutlusu yok...
tabii onun da gideri belli ya neyse...reel yaşama dönüyoruz mecburen.
aslında olacak belli, sanki ilk kez yaşıyormuşum gibi bu zorunlulukları can sıkmaya gerek yok. kursa gidilecek, aralarda çalışılacak, minimum sosyal hayat maksimum özveri.
Bu kadar basit!
Etiketler:
bunaltı,
çeşme,
hayatımız sınav,
hekim olmak,
ilk maaş,
ingilizce,
intörn,
sıcak,
tatil
1 Haziran 2014 Pazar
Yağmurla gelen
"Bu yağmurlu güne en yakışanı bulduğun her öykü kitabını suya kanar gibi okuyup bitirmek bir oturuşta" diye yazmıştım yaklaşık bir ay önce Twitter'a. Doğaya ne kadar verimli olduğunu kestiremem bu yağmurların ama benim okuma saatlerime elverişli olduğu kesin. Okuduklarımı kaydetmeye yetişemedim diyeyim, siz anlayın. Şaka bir yana güzel bir öykünün tadına varınca insan yeniden yeniden başlamak istiyor bir başkasına.
Anlatacağım öykü kitabı uzun zamandır meslektaşım olması vesilesiyle takip ettiğim selgingb 'ye ait; İğneler. On dört öykünün her birinde bir iğne çeşidi yer almakta. Öykülerde bir kış havası bana eşlik etti yaşanmış pazar huzursuzluğuyla beraber. Çok tanıdık karakterlerle selamlaşıp, hiç rastlamadığım, bilmediğim insanları tanıyıp sayfaları çevirdim. Huyum kurusun aldığım gibi karıştırmaktan kendimi alamayıp sıra nedir dinlemeden okumaya başladım: Ses, Harita, İğde, Ayaz, Kelebek, Emekli Aylığı, Ziyaret, Dekolte, Gülru, Süt, Kar, Nasip, Guguklu Saat ve O Şarkı. Son okuduğumdan mı bilmem ama O Şarkı öyküsünün tadı damağımda kaldı...Böylece yeni bir yazar daha katıldı kitaplığıma ve ilk kitabı Lezzetli Öyküler de alınacaklar listeme :) .
Kaydol:
Yorumlar (Atom)