Bu Blogda Ara

24 Şubat 2014 Pazartesi

Doksanlar pop


     

   90'ların meşhur şarkı ve şarkıcılarına rastlayınca eski arkadaşlarımı görmüş gibi seviniyorum. Garip ama o zaman hangi ruh haline bürünüp dinlediysem anında ona geçiyor modum. Çoğunlukla hüzün oluyor bu, nedense, en fazla ilkokul çağındaki bir çocuk ne anlıyorsa artık. Mesela Ateşle Barut'u dinlerken "nasıl yanyana durmuyor, ne oluyor ki" gibi düşünceler geçiriyordum içimden oysa şarkıya pek manalı manalı eşlik ederken... :) 


Bu arada Oktay Kaynarca'nın pek bir genç olduğu yıllarmış. O yanındaki kadın kim acaba...diye düşünürken yorumlardan anladığım kadarıyla Defne Samyeli'ymiş!

10 Şubat 2014 Pazartesi

Yeşil peri gecesi



   Güzelliğini zehirli bir sermaye olarak kullanan genç bir kadının hayattan öç almak için soyunmasıyla başlayan bir düşüş hikâyesidir Yeşil Peri Gecesi. Modern toplumun ikiyüzlülüğüne, geleneklerin, alışkanlıkların zorbalığına direnen, "farkına varmış" ve bu nedenle acı çeken bir kadının, annesiyle hesaplaşamayan bir kız çocuğunun, okuyanı rahatsız eden ve belki de bu nedenle elinizden bırakamayacağınız öyküsü. Cumhuriyet elitlerinin düşkün kuşakları ile orta sınıfın can çekişen tutunamayanlarının karşılaştığı trajik bir karnavala dönüşen kapak kızının romanı, toplumun ve bireyin ruh haritasını en ince ayrıntısına kadar resmeden Ayfer Tunç'un güçlü anlatımıyla Türkiye'nin çürüyen yüzüne de ayna tutmaktadır.(Tanıtım Bülteninden)

   Okuduğum ilk Ayfer Tunç kitabı ve kesinlikle son olmayacak. Ara ara okuduğumu zannederken ben bir çırpıda bitiverdi, daha yeni alınmış oyuncağımı oynarken kırmış gibi ellerim boş şimdi. Bir yerde gözüme çarpmış olmalı ki okunacaklar listemdeydi ve bir iddia sonucu da benim oldu :) . Instagram'da paylaşmıştım fotoğrafını geldiğinde ve "efsane kitap" türünden bir yorum almak hem sevindirmiş hem de korkutmuştu beni çünkü zaten belli bir beklentiyle girdiğim bu süreci bozacak bir şey olsun istemiyordum. E olumlu bir eleştiri işte bu aksine beni motive etmesi gerekmez mi, derseniz orada işler biraz karışık. Bu tip yorumlar bana genelde fazla poh pohlanan, satışa çıkmadan adını herkeste duyduğum ve okunmuş kadar üzerine yorum yapılan balon yazar/kitapları anımsatıyor da ondan. Neyse ben yine de büyük bir iştahla oturdum okumaya. Açıkçası ilk sayfadan beni kendine bağladı diyemeyeceğim. Konu bilindik Türk filmlerinden olsa gerek temkinli yaklaştım başlarda fakat ne bir avamlık ne de kolaya kaçma, klişelere boğma adına bir şeye rastladım. Bu da beni oldukça sevindirdi çünkü her zaman yaptığım gibi üzerinde fazlaca düşünülüp de okumaya karar verdiğim bir kitaptı. Yalnız bu kendimi yoklama durumu elli sayfaya kadar ancak sürmüştür, sonrasında olayların içine girdiğimi hissettim ve kendimi unuttum. Artık ben yoktum otuzlu yaşlarında kendiyle hesaplaşmalara giren, bilmediğimiz, az sonra anlatacağı, birtakım işlere bulaşan, zaman zaman gençliğine bazen de çocukluğuna gittiğimiz güzel ama çok güzel bir kadın vardı. (Şimdi farkettim de, aslında okumadan önce de duymuştum ama unutturmuş yazar, bu kadının adı yok romanda, geçmiyor ve bunu farketmemişim bile...) Zaman aslında ilerliyor hikayede ama nasıl ki normalde biz de çağrışımlarla geçmişe dönüyorsak, burada da o günlere gidiyoruz yeri geldiğinde. 
   Kitabı elime aldığımda, aslında pek çok şeyi, evirir çevirir, bakıp incelersiniz ya ilkin işte burada beni daha önce rastlamadığım güzel bir sürpriz bekliyordu: En arkada, notlar kısmında birçok şiir, şarkı ve filmden alıntılar. Bu kadar mı denk gelir, hemen hepsi de çok sevdiğim şairlerden; Cemal Süreya, Özdemir Asaf, Edip Cansever, Turgut Uyar...Daha da güzeli bunlar sadece alıntı olmakla kalmamış, hikayenin içine yani hayatın içine yedirilmişti. Zaten bizim gördüğümüz bize göre sonuç, onların yaşadığıysa sebep değil miydi?..
   Bu yılla birlikte artık beğendiğim kısımları not alma alışkanlığıma kavuşayım derken, bunda da başarılı olamadım çünkü neredeyse her sayfada bazen her satırda kaydetme isteğiyle dolup taştım. Sanki onları ben de düşünmüştüm ama söyleyememiştim. Aslında aklımda var olanı yazar cümlelere dökmüştü. Bu yüzden de daha çok sevmiş olabilirim.
   Ekşisözlük yazarlarının alıntıladığı benim de sevdiğim satırlardan bazılarıysa şunlar:

bizde itiraf yoktur.
bizde itiraf eden huzur bulmaz.
bizde itiraf demek, suçumuzun her bir ayrıntısının hücrelerimize yapışması demektir.
biz itiraf edersek unutamayız.
biz oysa unutmak isteriz, olmamış gibi yapmak.
biz mecbur kalırsak tövbe ederiz hemen ardından unutmak için, suçumuzu da öyle fazla sayıp dökmeden üstelik. (allah biliyor nasıl olsa, ayrıntılarla onu meşgul etmeye ne lüzum var?)
bizim tarihimiz unutarak gömdüğümüz günahlarımızın tarihidir. kurcalayıp durmayın. eski defterleri açmanın ne faydası var canım?
biz dolaylı insanlarız, bizde yalanlar ve gerçekler arabesk motifler gibi iç içe geçer.
bizim milli ikilimiz suç ve ceza değildir.
bizim milli ikilimiz suç ve nisyan’dır.

süleyman amcanın elinde en uyumlu milli ikilimiz vardı. rakı şişesiyle kehribar kavun.”


"hayatta ben en çok babamı sevdim. ben ali'de babamı aradım. sonra babam yaşındaki adamlarda ali'yi aradım. babamda eski babamı aradım. bu zincir böyle giderken osman bende annesini aradı. ben kendimi annesiz hissettiğim için anne olmaya korktum. benden iyi bir anne çıkmamasından, kendi parçamdan yaratacağım varlığın, sefillikte beni geçmesinden korktum. doğurmadım. ama osman'ın annesi oldum. osman'ın annesi olduğum anlar bir sonraki güne uyanmama yaradı.

ezcümle, herkes varlığındaki boşluğu doldurmak istiyor. dolduramadan ölüyor. ama uğraşma boşuna, o boşluk dolmaz! varolmanın boşluğu o! dolsa biz, biz olmayız!"


"başka türlü olamazmıydı?"
soru eki mi bitişik olmalı. ayrı yazarsam gözüne batar. scotland yard'da filan mesleki görgü bilgi artırma kurslarına katılmış, kendisine lazım olan ingilizceyi iyi kötü kıvırmıştır uluçmüdürüm. ama türkçesi zayıftır. hem köküne kadar milliyetçidir bunlar, hem kendi dillerini bilmezler. ayrı yazarsam cümlede bir tuhaflık olduğu hissine kapılır. anlam yerini bulmayabilir. eğer dilbilgisi sağlamsa (değildir ya) hoşlanmaz. bu türden iktidarlı ilişkilerde kadınca marifetlerin dışında, kadının erkekten daha iyi bildiği bir şey olmamalıdır. olsa bile kadın asla belli etmemelidir. iktidar her yerdedir, her andadır. sözcüğün içinde, anlamın kenarında, doğasında, dilbilgisinin ayrıntısındadır.


   Gördüğünüz gibi bu kadarcığı bile okunduğunda öncesini, sonrasını, kalanını merak ettiriyor, ardında neler yatıyormuş meğer, diyorsunuz. Hayatın içinden, her gün gördüğümüz, damgaladığımız, hayran olduğumuz, gözlerimizi kaçırdığımız insanların hayatlarını, ruhunun arka sokaklarını öğrenmeye hevesliyseniz tam size göre. İyi ki kitaplar var! 

   Can yayınları kapak tasarımını değiştirmiş, romanımız da bundan nasibini almış elbette; ilk resim eski, ikincisi yenisi. Yeniye ilk planda geri duran ben baştan beğenmesem de bitirdikten sonra hikayenin vuruculuğunu yansıtması açısından başarılı buldum.
   

9 Şubat 2014 Pazar

Geçmiş zaman olur ki



      Bazı insanların ne olduklarını tahmin edemezsiniz; nereden gelip nereye gittiklerini de hayat yolunda... 
   
   Altı yıl öncesine gidelim şimdi; soğuk laboratuar mahzenine, Anadolu yakasının en güzel üniversite kampüsüne hem de. Birinci sınıfız daha ama dönemi yarılamışız. Konuşmayı oldukça seven hatta konuşmadan duramayan tatlı bir kadın asistan bir şeyler gösteriyor bize, birazdan uygulayacağız. Bu işlerde birtakım teknikler vardır efenim beheri şöyle sallayacaksın bilekten, tıpkı perküsyonda ses çıkarabilmen için yaptıkların gibi falan... Deney tüpüyle uğraşımızı verdikten sonra pamuk kapatmak gerekiyor ağzına fakat işte öyle bir teknik ki tabiki ilk seferde başaramadığın ama yıllarca uğraşırsan da su içmek gibi oluveren, yüzükle serçe parmağın arasında steril tutman gerektiği... Dediğim gibi beş kişilik grupta hiçbirimiz yapamıyoruz o an bunu. Vee geliyor muhteşem benzetme "Allah dağına göre kar verirmiş." Ne alaka demeyin! Bulunduğumuz fakültede neredeyse değişmez kural olan öğrencilerin %80 inin Tıp isteyip de olmayınca geldikleri bölümdeyiz çünkü ve bu işlem sonucunda orada da beceremeyeceğimize kanaat getiriyor, görüyor ki ona göre burada olmamız isabet olmuş :).

7 Şubat 2014 Cuma

Umut




Diyorlar bunun adına hep bir şeyleri umarak, bekleyerek yaşıyoruz. Yaklaşık bir yıldır sevdiğimin nöbetleriyle benim vaktimin uyuşmasını bekliyorum, çoğu zaman olmuyor. Bundan vazgeçip onun zamanının artmasını umuyorum, hevesle beklediğim konserler yamacıma gelsin diye bekliyorum, Oscar'a aday filmler şehrime gelsin istiyorum, başvurular yapıp sonuçlarını bekliyorum, istediğim uzmanlığı bulacağımı umuyorum. Umut ediyor bekliyor, ulaşıyor, hayal kırıklığı yaşıyor yine bekliyor yine umuyorum zaman geçiyor...